Ankara'da yaşayan hukukçu, sanatçı, engelli kadın aktivist Elif Gamze Bozo engelli haklarıyla ilgili mevcut yasa ve mevzuatlar, engellilere yönelik ayrımcılık ve hak ihlalleri, mekanlara erişilebilirlik, engellilik sosyolojisi gibi konularda sorularımı yanıtladı. Kendisine çok teşekkür ediyorum.
Gamze Hanım, bir aktivist olarak engelli haklarıyla ilgili çalışmalar yürütüyorsunuz. Hukukçusunuz ve avukat adayısınız aynı zamanda. Ruth Ginsberg'ün sevdiğim bir lafı var. "Yasaları değiştirmeden kültürü değiştiremezsiniz," diyor. Engelli maaşları, eğitim hakkı, iş olanakları açısından mevcut yasalar yeterli midir ve hak temelli midir?
Ads by Kiosked
Öncelikle çok teşekkür ediyorum zaman ayırdığınız ve benimle röportaj yaptığınız için. Çok güzel bir konuya değindiniz. Evet, yasalarımız var. Biz engelli bireyler öncelikle haklarımızı bilmeliyiz. Haklarımız için mücadele etmeliyiz. 5378 sayılı Engelli Hakları Kanunu'nun amacı engellilerin temel hak ve özgürlüklerden faydalanmasını sağlamaktır. Fakat mevcut yasaların uygulanmasıyla ilgili sıkıntılar var. Bazı yasalardaysa düzenlemeler yapılmalı. Mekanların erişilebilirliğiyle ilgili sürekli rafa kaldırılan, torba yasasında yıllardır konuşulduğu halde uygulanmayıp hep ertelenen bir süreç var. Bir diğer husus engelli maaşlarının, bakım ücretleri de dahil, aile gelir durumuna göre belirlenmesi. Ailede yüksek maaşlı biri varsa, engelli bireyin üzerinde ev, araba ya da taşınmaz bir mal varsa bu haktan yararlanamıyor ya da engelli maaşını ve bakım ücretini aynı anda alamıyor. Engelli bireyi aileye muhtaç ve bağımlı kılmaya yönelik bir uygulama bu. Biz engelli bireyleri daha da kırılgan ve dezavantajlı hale getiriyor. Önceden engelli maaşlarında ve bakım ücretlerinde aile gelir kriterleri baz alınmıyordu ve bakım yapan kişiye hizmet bakım maaşı veriliyordu. Bunların hepsi bir anda değiştirildi. Bu ciddi anlamda bir hak kaybıdır. Engelli maaşı Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfı’na bırakıldı. Yüzde 40’ın üzerinde engelli raporunuz olacak, tamam burada bir sorun yok. Ancak 2022 engelli raporuna sahip olmanız gerekiyor. Gelir durumu asgari ücretin üçte birinden az olanlara maaş veriliyor, yani muhtaç olmanız gerekiyor. Ayrıca yine en önemli konularımızdan birisi de engelli raporlarının mevcut düzenlemelerde çok eksik bırakılması. Farklı farklı yüzdelerde raporlar veriliyor. Dünya Sağlık Örgütü'nde engelli raporlarıyla ilgili uluslararası şekilde düzenlenmiş tek mevzuat var ama biz bunu baz almıyoruz. Raporlardaki farklılıklar nedeniyle tedavi imkanlarından gerektiği gibi yararlanamıyoruz. Engel oranına göre vergilendirme yapılıyor.
İstihdam sorunları...
Engellilerin eğitim hakkı ve olanaklarıyla ilgili mevcut durum nasıl? Eğitim oranları nasıl?
Eğitim ve istihdamla ilgili hak kayıpları da yaşıyoruz. Bir dönem evde eğitim sistemi uygulandı. Evde eğitimi hiç doğru bulmuyorum. Çünkü engelli bireylerin de her birey gibi hakkı olan eğitime eşit katılımının sağlanması lazım. Çünkü evde eğitim her bakımdan yetersiz kalıyor. 5378 Sayılı Engelliler Yasası Madde 15'de "Hiçbir gerekçeyle engellilerin eğitim alması engellenemez. Engelli çocuklara, gençlere ve yetişkinlere, özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak, bütünleştirilmiş ortamlarda ve engelli olmayanlarla eşit eğitim imkanı sağlanır," şeklinde ifade edilmiştir. Okulların makul düzenlemeler yapılarak fiziksel açıdan erişilebilir hale getirilmesi gerekir. Böylelikle engelli bireylerin hem sosyal yaşama katılmaları hem eşit koşullarda eğitim almaları sağlanmalıdır. 2011 yılı Nüfus ve Konut Araştırması verilerine göre, okur yazar olmayan engelli erkeklerin oranı yüzde 10.9’dur; ancak bu oran engelli kadınlar için yüzde 32.4’tür. Benzer biçimde, engelli erkeklerin yüzde 4’ü yüksek öğretimi tamamlayabilmişken, engelli kadınların yalnızca yüzde 1.5’i yüksek öğretim düzeyinde eğitim alabilmiştir. Bir diğer konuda okullarda gölge öğretmenlerin sayıca çok yetersiz olması. Engelli Memurluk Sınavı'na girildiğinde engellilik oranını baz alıyorlar. Kurayla atama yapılıyor. İleri derecede engelli bireyler 90 puan bile alsa hâlâ atamasını bekliyor, hâlâ istihdam edilemiyor ya da özel sektörde iş bulamayabiliyor. İnsan onuruna yakışmayan bir hak kaybıdır bu.
"Aileler ben ölürsem çocuğum ne olacak kaygısı yaşamasın"
Engellilerin yaşam kalitesini arttırmaya yönelik işlevsel, kalıcı değişikliklere ihtiyaç olduğu şüphesiz. Günlük hayata güvenli ve huzurlu bir şekilde karışmalarını sağlamak için kamusal alanlar nasıl olmalı? Acil yapılması gerekenler nelerdir?
Ulaşım konusu biz engelliler için en önemli sorunların başında geliyor. Şehir planlaması engellilere uygun olmadığı için sosyal hayata katılımımız mümkün olmuyor. Belediyelerin dağıttığı tekerlekli sandalyeleri kullanabilecek yollar olmadığı gibi, yolların uygun olmasından dolayı çabuk yıpranıp bozuluyorlar. Engelli bireyler istihdam edilse bile, erişilebilir mekanların yetersizliği nedeniyle bir kafede, konserde, tiyatroda kısacası sosyal ve kültürel hayata katılımda engellerle karşılaşmaktadır. Bu durum engelli bireyleri evden çıkamaz hale getirmektedir. Asansörler, kaldırımlar, yürüyen platformlar, yollardaki su mazgalları ve logar kapaklarının tehlike arz etmesi, otobüslerdeki sesli uyarı sisteminin çalışmaması gibi sorunlar engelliler için büyük sıkıntılar yaratmaktadır. Engelliler için yapılan rehabilitasyon merkezi gibi alanların sadece engelli bireylerin zaman geçireceği yerler olarak görülmesi sadece şefkat göstergesinden ibarettir. Bu durum, insan kazanmak yerine muhtaç bırakmaya odaklanmaktadır ve engelli bireyleri görünmez hale getirmektedir. 5378 sayılı Kanunda da belirtildiği üzere, tüm yaşam alanlarında mekânların engelli vatandaşlar için erişilebilirliğinin sağlanması yasal zorunluluk. Gerekli çalışmaların tamamlanması için yedi yıllık süre verilmişti. Aslında bu süre 2012 yılında doldu. 2018'e kadar uzatılmıştı. 2018'de tekrar verilen üç yıllık ek sürenin ardından 2021'de yasal süre sona erdi. Bir yıl daha uzatılmıştı ama sonuç yok. Bugün baktığımızda engelli bireyler için mekanlara erişilebilirliğin sağlanması yasal bir zorunluluk olduğu halde gerekli çalışmalar ve düzenlemeler yapılmamıştır. Yasalar tam olarak uygulanmadığı, hak temelli bir yaklaşım sergilenmediği, engelli bireyler sadece muhtaç görüldüğü, eşit vatandaş sayılmadığı için bunlar da beraberinde sosyal izolasyonu getiriyor. Konuk evlerinin arttırılması lazım ki, engelli bireylerin dinlenebilecekleri ve güvenli bir şekilde kalabilecekleri, bakım ihtiyaçlarının giderileceği bağımsız yaşam merkezleri olsun. Aileler ben ölürsem çocuğum ne olacak kaygısı yaşamasın. Hem engelli bireylerin hem ailelerin yaşamını kolaylaştıracak çözümler üretilmeli ve eksiksiz uygulanmalıdır. Engelli bireylere refakat eden, özel ihtiyaçlarını karşılayan kişisel asistanların da istihdam edilmelidir. Biz engelliler devletin üzerine yükmüşüz gibi gösterilmemeliyiz, öyle algılanmamalıyız. Hayata özgür ve eşit katılım sağlanarak gerek eğitim gerek istihdamda gerek sağlık haklarına ve adalete erişimde kolaylaştırıcı yöntemler geliştirilmesi ve yerel yönetimlerin bu konuda daha aktif rol alması gerekmektedir. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile işbirliği içerisinde bir yol haritası çizerek engelli bireylerin her alanda eşit koşullarla eşit şartlarda hayata katılmaları sağlanmalıdır.
"Azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz"
Türkiye'de son yıllarda gündeme gelen bir alan var: Engellilik Sosyolojisi. Ötekileştirmeye, izolasyona, yok sayılmaya karşı sistemli bir mücadelenin imkanlarını tartışmaya açıyor. Bu nedenle partilere, belediyelere, derneklere, sivil toplum örgütlerine ayrı ayrı görev düşüyor. Böyle bir koordinasyon nasıl sağlanabilir?
Engellilik Sosyolojisi engelli bireylerin başta aile olmak üzere toplumsal ilişkilerin her türlüsünde maruz kaldığı sosyal baskı, ötekileştirme ve ayrımcılığı inceliyor. Engellilik derecesi, cinsiyet ve etnik kimliklere göre daha fazla ve çeşitli ayrımcılıklar olabiliyor. Örneğin, engelli bireyin söz hakkı yokmuşçasına onun adına kararlar alınıyor. Derneklerde, sivil toplum örgütlerinde katılımın artmasını hedefleyen çalışmalar yapılmıyor. Engelli bireylerin fiziken bulunmasına gerek yokmuş gibi bir anlayış yerleşmiş. Öte yandan, siyasi partilerde engelli kotası bulunmadığından eşit katılım sağlanamıyor. Bir de ben engelli haklarını anlatmak, kanunların hak temelli düzenlenmesini ve uygulanmasını sağlamak için siyasete aktif katılmak istiyorum. Gazeteci, hukukçu, sanatçı ve engelli kadın aktivist olarak yerel seçimlerde CHP Yenimahalle Belediyesi Meclis Üyesi Aday Adaylığı sürecindeydim. Ancak sürekli mağdurluk üzerinden bir yaklaşım söz konusu. Engelli birey eşit vatandaş statüsünde görülmüyor. Siyasetçiler ve toplum biz engellileri azınlık olarak görüyor. Ama azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz. Anayasamızda güvence altına alınan engelli hakları kamu kurumları ve siyasetçiler tarafından “ama, ancak, lakin” gibi cümlelerle geçiştirilmeden daha gerçekçi ve somut adımlarla gündeme getirilmeli. Tüm partilerin parlamentoda, yerel seçimlerde, il ve ilçe başkanlıklarında engellilere temsiliyet vermesi ve sorunların engelli bireyler tarafından gündeme getirilmesi gerekiyor.
"Engelli hakları politiktir. Değişim yasalarla mümkündür"
Sağlamcı ve ayrımcı dile karşın birtakım farkındalık araçları olmasına rağmen toplumun geneline baktığımızda yaygın yaklaşım kaba ve onur kırıcı olabiliyor. Bilgiye erişim olanağından ziyade duyarlık eksikliği var sanki. Tabir-i caizse, aynı göz hizasından iletişim kurulması için nasıl bir yol izlenmeli? En sık rastlanılan davranışsal hatalar neler?
Sosyal medyanın ve ana akım medyanın engelli bireyleri anlatırken dilinin değiştirilmesi ve siyasetçilerin de bir an önce kendi dillerini değiştirmesi şart. Sevgi her engeli aşar ve Hepimiz birer engelli adayıyız gibi klişeleşmiş ifadelerden ibaret bir dil ve yaklaşım var. Engelli hakları politiktir. Değişim yasalarla mümkündür. Bunun yolu da meclisten geçiyor. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'ne taraf ülkeyiz ama inanın engelli bireyler bile sözleşmenin içeriğini tam olarak bilmiyor. Aslında öncelikle bunları araştırıp öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'nde ya da Mayıs'ın ikinci haftasındaki Engelliler Haftası'nda engellilerle boy boy fotoğraf çektirmenin bence bir anlamı yok. Sosyal medyada duyarlık yarışına giriliyor. Davranış konusunda eğitim eksikliği de var tabii. Okullarda da öğretilmesi gerekli. Çok duyarlı olduğunu ifade eden kişilerde de bilgi ve bilinç eksikliği olabiliyor.
Engellilik kimliğe ait unsurların üstünü örtüyor ya da önüne geçiyor çoğu kez. Cinsiyetin, eğitimin, meziyetlerin vs. Halbuki engellilerin fırsat eşitliği sunulduğu takdirde birçok başarıya imza attığı ortada. Siz bir ressam ve fotoğrafçısınız. Sadece engelli görülmeye karşı da bir mücadele vermek zorunda kalıyor musunuz?
Engelli olmamız, fiziksel görüntümüz yaptığımız işlerin önüne geçiyor çoğu kez. Engelli olduğumuz için ya hiçbir şey yapamayacağımız düşünülüyor ya da abartılı bir başarı hikayesi olarak veriliyor. Resimlerimi, fotoğraflarımı sunarken birçok önyargıyla mücadele ediyorum. Hiç unutmam, kendi çektiğim fotoğrafların olduğu bir sergide, bir milletvekili annemi tebrik etmişti fotoğraflarımı beğenerek. Annem ise benim çektiğimi söyledi. Milletvekili bana dönüp pardon dedi ve tebrik etti. Benim yaptığıma inanmakta güçlük çekiyorlar. Yaptığım bir şeyi ispatlamak zorunda kalıyorum. Yıllarca gazetecilik yaptım. Röportaj için iletişim kurduğumda kendi adıma bir şey istiyormuşum gibi bakıyorlardı. Engelli bireyler hep bir şey isteyen, talep eden, muhtaç bireyler olmaktan çıkarılmalı. Engellileri sevmenin, mutlu etmenin, kutlamanın ötesinde yapılması gerekenler var. Hak temelli, insan onuruna yakışır bir şekilde eşitlik ve paydaşlık kurulması gerekir.
"Engelli kadınlar şiddetin pek çok türüne maruz kalıyor"
Engelli kadınların maruz kaldığı istismar ve şiddet konuşulmadıkça görünmezleştirilen meselelerden biri. Aslında dışarıdan bakınca günlük hayatın içinde kanıksanmış suistimaller de var. Beden dokunulmazlığı yokmuş gibi davranılıyor bazen. İyi niyet adı altında faydalanmalar gibi...Neler söyleyeceksiniz bu konuda?
Engellilik, kadınlık ve bu iki kimliğin kesişiminin sonucu engelli kadınlar pek çok farklı yönden ayrımcılığa maruz bırakılmaktadır. Ayrımcılığı besleyen en önemli nedenler toplumsal önyargılar ve ataerkil sistem. Engelli kadın olmak, kesişimsel bir varlık alanı olarak yaşanan tüm bu ayrımcılığı daha fazla hissedilir hale getiriyor. Gerek aile yapısının, gerek toplumsal baskının, gerek adalete erişim güçlüğünün yol açtığı görünmezlikle birlikte engelli kadınların maruz kaldığı şiddet ve istismar hemen hemen hiç konuşulmuyor. Ancak birkaç sivil toplum kuruluşunun izleme raporu dışında bu konuya ait resmi bir istatistik yok. Aile içinden başlayarak kamusal alanda yaygın halbuki. Engelli kadınlar şiddetin pek çok türüne maruz kalıyor. En görünür fiziksel ve cinsel şiddete ek olarak, kurum tarafından zorla alınma, zorla izolasyon, kasten ihmal, kurumlarda şiddet, hareketlilik ve görme-işitme cihazlarına ve ilaçlara el konulması, hukuki ehliyetleri üzerinde değişiklik yapılması, dilendirilme, parasına el konma ve zorla evlendirilme gibi engele özgü şiddet eylemlerinin de hedefi haline gelmektedir. Ancak genellikle üstü kapatılıyor ya da sonuç alınamayacağı düşüncesiyle adli mercilere bildirilmiyor. Adalete erişimde de sıkıntılar yaşanıyor. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nde tüm engellilerin diğer insanlarla eşit ve etkin bir biçimde adalete erişme hakkı tanınmaktadır. Bunun için uyumlaştırmalar yapılmalı, tüm hukuki süreçlerde, tanıklık etmeleri de dahil, doğrudan ve dolaylı olarak adalete erişimleri desteklenmelidir. Ne var ki, engelli bireyler için adliye, polis merkezi ve jandarma gibi merkezler erişilebilir olmadığı gibi, kendilerini ifade etmeleri için gerekli araçlar ve kolaylıklar da sağlanmıyor. Günlük hayatta farklı suistimaller de var tabii. Engelli bireylerin beden dokunulmazlığı olduğu bilinmeli ve unutulmamalı. Şiddetle mücadelede koruyucu ve önleyici mekanizmaların gerekliliği tartışılmaz. Öte yandan, jinekolojik muayenelerde engelli bireylere yönelik ayrımcı dil kullanılmamalı. Tüm bunlara ilaveten, engelli bireyler cinsiyetsizleştiriliyor. Mesela engelli tuvaletlerine dikkat ettiniz mi? Kadın erkek olarak ayrılmamıştır. Bu da bir hak kaybıdır.
Care4Bones Uluslararası Cam Kemik Hastalığı Platformu
Care4Bones Uluslararası Cam Kemik Hastalığı Platformu Türkiye temsilcisiniz aynı zamanda. Nadir bir hastalık olduğundan pek bilinmiyor. Platformun çalışmalarından bahsedebilir misiniz?
Evet, Türkiye temsilcisiyim. Türkiye'de nadir hastalıklar son yıllarda yavaş yavaş bilinmeye başlandı. Cam kemik hastalarına ulaşmaya ve haklarını anlatmaya, tedavileri hususunda bilgilendirmeye çalışıyorum. Bu alanda çalışan doktorlara ulaşmaya çalışıyoruz, yeni ilaçların takibini yapıyoruz. Hastaların ilgi alanlarına ve mesleğine uygun olarak çalışmalar yürütüyoruz. Birlikte yoga ve nefes egzersizleri yapıyoruz. Sohbetler ediyoruz ve neler yapabileceğimizi konuşuyoruz.
Cam Kemik hastalığı olanlar için mevcut sağlık hizmetleri ne gibi olanaklar sunuyor? Bütüncül bir yaklaşım uygulanıyor mu? Psikolojik destek, ilaçların karşılanması vs.
İlaçlar çok sınırlı sayıda geliyor. Türkiye'deki cam kemik hastalarının sayısını tam olarak bilemiyoruz. Kesin bir çalışma ya da rapor yok bu konuda. İki yüz kadar hasta olduğunu biliyorum. Çoğu tedavi alamıyor. Kesin bir tedavisi yok ama yaşam kalitesini yükselten fizik tedaviler var. Su terapisi, nefes egzersizi bunlardan birkaçı. Hastalarda işitme kaybı oluyor. Devlet işitme cihazı ücretlerinin çok azını karşılıyor. Tekerlekli sandalyeleri neredeyse hiç karşılamıyor. Çünkü bunlar yurt dışından geldiği için hep kur üzerinden fiyatlandırılıyor. Türkiye'de tekerlekli sandalye üretimi de çok kısıtlı ve malzemeler yurt dışından geliyor. Mevcut sağlık hizmetlerine gerektiği gibi ulaşılamıyor. Son olarak, hayatın her alanında mücadeleden vazgeçmeyeceğimi belirterek, sesimizin daha fazla duyulduğu, kimsenin geride bırakılmadığı bir gelecek için, engelleri ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak için bir arada hareket etmemiz gerektiğini vurgulamak isterim.