Yazılarımda hep ifade ettiğim gibi, engelliye engelsizin bakışında engellinin de rolü yadsınamaz.
Çoğu kez hoş olmayan, insanı inciten davranışlar sonucu birçok engelli içine, evine kapanıyor diye şikayet ediyoruz da, engellilerin de bu hoş olmayan tavırlarda payı var mı hiç düşünmüyoruz.
Bu doğrultuda 20 yıl sonrasında birşeyler düzelsin diye, engellilik algısının insana yaraşır şekilde değişmesi adına şimdi, hemen,  özellikle çocukların erken yaşlarda eğitilmesini savunmuşumdur.
 "Herkes engelli adayı" diye dillere pelesenk olan ancak içselleştirilmeyen klişe söz var ya,onun gereği istenmez ama ilerde ailesinde engelli olabilecek ya da kendisi sonradan engelli olabilecek küçük yaştaki çocukların bu değişime adapte olması açısından da böyle eğitimlerin küçük yaşlardan itibaren rutin ve etkin bir biçimde verilmesi çok önemlidir.
Geçen yıl, pandemisiz günlerden birinde genel olarak hep hazır olduğum bilgi ve eğitim verme halim bir kez daha denendi. 
Yapım gereği dışarıda sosyalleşmeyi severim. Hele engelli olduktan sonra bu isteğim daha da arttı. Bunda engelli olarak çalışma hayatımdan sonra da belki engelliler adına hayata katılımda bir farkındalık yaratırım amacımın da etken olduğu kesin. 

O gün işlerim bittikten sonra bir kafede çay içerken boş masa olmadığı için yanıma biri bebek, iki çocuklu genç bir anne oturdu.
Sonra ortamımız işten çıkınca masaya gelen kardeşim ve yakın bir kadın arkadaşımla renklendi.
Derken konuşup, oynaştığım ve güvenini kazandığım 3 yaşındaki tatlı minik kız dikkatle bana baktı ve "sen neden bu sandalyede oturuyorsun? " dedi. Bir süre ne diyeceğimi düşünerek durakladım.
Çocuklarla aram çok iyidir. Akülü sandalye ve tekerlekli sandalye kullanalı çocuklar ve hayvanlarla iletişimimim çok daha sıcak ve muhabbetli olmaya başladı. Onların boyuna yakın oldukça göz temasında sıcaklık doğuyor sanki, ne dersiniz?

Arabalar, bisikletler, motorlar, oyuncak araçlar var tamam ama koca insanlar, bazı çocuklar neden oyuncak gibi, sinyal sesi çıkaran bir araca biniyor sorusu çocukların bakışında hep gördüğüm bir durum desem yalan olmaz. Oyuncak desen değil ama sevimli, ilgi çekici, üzerinde oturan büyükler de var, çocuklar da var. Hızlı ve güçlü göründüğü için ilgi çekici ve üzerinde oturan hiç kalkmıyor diye düşündükleri de muhtemeldir.

Gelelim benim duruma...
6-7 yaşa durumumu anlatmak daha kolay da, 3 yaşında bir çocuğa nasıl açıklamalı ki, ürkmesin? 
"Haydi bakalım Tülin, al sana bir deneyim daha, ne yapacaksın şimdi? dedim kendi kendime o an.

Peki ne mi yaptım? 

Önce çok basitçe kardeşinin bebek arabasının kullanılma amacından başladım, konuyu babasının otomobiline getirdim.Yani insanın mobilize olması gereğini anlattım. Motorsikletlere, bisikletlere de değindim, O'nun hiç hasta olup olmadığını sorup hatırlattım. Sonra benim de hasta olduğumu, ayrıca O'nu üzmemeye çalışarak merdivenden ve yolda düşmelerimi ve geçirdiğim trafik kazalarını kısaca anlatıp, bu nedenle yürümeye çalıştığımda tüm bedenimin, belimin, boynumun, kollarımın acıdan hareket edemez hale geldiğini oyunla anlattım. Kol değnekleri kullansa bile insanın uzun bir yolu yürüyemeceğini, alışveriş yaparken yorulacağını da belirttim.
Sonra hep yaptığım gibi "Gel istersen arabamla biraz gezelim" teklifine geldi sıra. Gerisi malum, saf küçük çocuk kalbi tavrıyla sürekli olarak "hadi gezelim hadi gezelim" nidalı, neşeli çığlıklar etrafı şenlendirdi. Unutmadan, aracıma "Süheyla", kol değneklerime "Koldaş ve Yoldaş" adını verdiğimi söylediğimi de ekleyeyim. Oyunumuz içinde insan yürüyemediğinde bir araçla ya da cihazla da dolaşılabileceği seçeneğinin var olduğunun algılanması ve yaşanmasını da eğlenceli bir şekilde sağlamış oldum.
Hatta bunun çoğu kez istenirse, erişkin insanın çocuk tarafını canlandıran eğlenceli bir tarafının olduğunun büyüklerce de farkedilip deneyimlenmesi de cabası. Ne denir, belki de ben böyle hissediyorum.
Hikayemizin sonunda Süheyla acıktığından şarj cihazını küçük kızla beraber prize taktık.

Artık bu çocuk manuel veya akülü tekerlekli sandalye kullanan birini gördüğünde, 40-50 yaşındaki koca insanların yabanıl, hatta uzaylı görmüşçesine garip garip, bazen göz dikip, bazen de meraktan kıvranan ama kaçamak bakışlarıyla bakmayacak.
Engelli,engelsiz tüm bireyler erişim sağlandığı ve engelli birey kendine güvendiği sürece birlikte yaşam kültürü gelişecektir. Birlikte yaşarken de, çocuklar engelliliğin hayatın doğal süreçlerinden biri olduğunu içselleştirerek ilerde bunu kendisi veya bir yakınının yaşaması durumunda çok daha kolay adapte olacak,  gerektiğinde engelli hakları cephesinde mücadele de verecek gücü bulacak diye de düşünüyorum.

Yani tekraren ve kısacası 
"ENGEL HAYATIN DOĞAL BİR GERÇEĞİDİR. 
EĞİTİMSE HAYATIN ZORLUKLARINI BİLGİYLE AŞMANIN TEK ANAHTARIDIR " diyebiliriz, öyle değil mi?

Engellerin kalktığı eğitim hayatına ve sosyal bir yaşama kavuşmak, her engelli bireyin kendine saygı duyma, güvenme bilinci ve farkındalığına ulaşabildiği, duruşuyla örnek olduğu, engelli  mücadelesinde yer almak istediği günler dileği ve çabasıyla sağlıcakla kalın sevgili okurlar.
 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner78

banner79